Kılıçdaroğlu: “Acılardan Ders Çıkaran Bir Cemiyet Olmalıyız ve Aynı Acıları Yaşamamak İçin Savaşım Etmeliyiz. Yaşarsak Barışı Sağlayamayız”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mübadil Dernekleri Ankara Buluşması’nda; “Acılardan ders çıkaran bir cemiyet olmalıyız ve aynı acıları yaşamamak için savaşım etmeliyiz. Aynı acıları devamlı yaşarsak barışı sağlayamayız. Huzura, beraber yaşamaya ihtiyacımız var. Kavgaya değil… Acılarımızla, sevinçlerimizle ikinci yüzyılımızda güzel yaşamak istiyoruz ve beraber yaşamak istiyoruz. Bunu yapmak bizim elimizde, demokrasiyi korumak için çaba sarfetmek bizim elimizde, sandığa gidip oy vermek bizim elimizde” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafınca mübadelenin 100. senesinde Gazi Park’ta düzenlenen ‘Mübadil Dernekleri Ankara Buluşması’na katıldı. Kılıçdaroğlu, burada şunları dedi:
“BENİM ATALARIM AKŞEHİR’DEN, ADIYAMAN’A ONDAN SONRA BUGÜNKÜ TUNCELİ’YE YERLEŞTİLER”
“Bugün Akşehir‘deydim. Şu demek oluyor ki Balkanlar’dan ilkin atalarımızın bulunmuş olduğu topraklardaydım. Orta Asya’dan, o bozkırlardan gelip Konya, Karaman, Akşehir‘e yerleşen atalarınız ilkin oradaydı. Benim de atalarım oradaydı. Büyük atamızın mezarına gittik, başlangıcında Fatiha okuduk.
Atalarımızın bir kısmı Balkanlara gitti, benim atalarım ise Akşehir‘den Adıyaman’a ondan sonrasında bugünkü Tunceli’ye yerleştiler. Dolayısıyla bakıldığında aynı köklerden geliyoruz. Aynı köklerden gelmek benim için muhteşem bir gurur vesilesi, bunu açık yüreklilikle ifade etmek isterim. Aslen Osmanlı bir Balkan devletidir, Balkanlara yerleşmeniz, uygarlığı oraya taşımanız, sevgiyi ve saygıyı oraya taşımanız Osmanlı coğrafyası açısından da bizim coğrafyamız açısından da son aşama kıymetli.
“BİRLİKTE OLMAK, BERABER OLMAK, KUCAKLAŞMAK, KİN VE ÖFKEDEN ARINMAK, GÜZEL BİR TÜRKİYE İNŞA ETMENİN EN TEMEL YOLLARINDAN BİRİSİDİR”
Tarihin en büyük göçü gerçekleşti, büyük acılar yaşadı atalarınız, dedeleriniz, babalarınız. O acıların fotoğraflarını daha önceki toplantılarda gördüm. Anıları dinledim, kitap haline gelen anılar var. Ufak de olsa bazı filmler var. İnsanların doğdukları toprakları terk etmelerinin acılarını bir başkası anlayamaz. Dolayısıyla o acılar, babalarınız, anneleriniz tarafınca da büyük bir olasılıkla yansıtıldı, anlatıldı. Kuşaktan kuşağa anlatıldı. Lozan Sulh Antlaşması ile beraber ana yurdunuza, köklerinizin olduğu topraklara tekrardan geldiniz. Bu topraklara gelmeniz, uygarlığı taşımanız, sevgiyi saygıyı taşımanız bir arada olmanız ve Türkiye coğrafyasının her tarafında bulunmanız aslen Türkiye’nin güçlenmesi açısından, kültürel yapısı açısından da son aşama kıymetli. Doğal en büyük Balkanlı Gazi Mustafa Kemal. Bilgisi ile birikimi ile askeri dehası ile bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran, inşa eden önder…
İngiliz politikacı Churchill’in söylediği benzer biçimde ‘yüzyılda bir bu tür insanoğlu yetişir fakat bu yüzyılda bu Türklere nasip oldu’ diye… Gazi Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya tarihinde böylesine, hususi bir ağırlığı var. Zamanı bilmesi, kendi tarihini bilmesi, dünya tarihini bilmesi, yaşanmış olan dramları bilmesi, bir imparatorluk batarken küllerinden yeni bir Cumhuriyeti inşa etmesi, Cumhuriyeti kurması, hanım adam eşitliği benzer biçimde hanımefendilere seçme ve seçilme hakkı benzer biçimde, Batılıların dahi vermediği pek fazlaca hakkı Cumhuriyetin müessese yıllarında vermesi, hızla büyüyen ve kalkınan bir Cumhuriyeti tekrardan dünyaya kabul ettirmesi ve Lozan Sulh Antlaşması ile Türkiye’nin kimliğini, bağımsızlığını, tüm dünyaya kanıtlaması ve tüm dünyanın bunu kabul etmesi muhteşem güzel bir gelişme.
Bu gelişmede direkt bizim payımız yok; babalarımızın ve dedelerimizin oranı var. Onların bazıları şehit, bazıları gazi oldu. Bazıları cephelerde çarpıştı, bazılarının mezarının yerini dahi bilmiyoruz. Her birisi bir yerde vatanı için ve bayrağı için savaşım etti. Onların yüzü suyu hürmetine aslen çoğumuz bu güzel ülkede yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz. Beraber olmak, birlikte olmak, kucaklaşmak, kin ve öfkeden arınmak, güzel bir Türkiye inşa etmenin en temel yollarından birisidir. Beraber madem bu güzel Cumhuriyeti kurduk, beraber büyüteceğiz. Evlatlarımız daha güzel bir Türkiye’de büyüsün, daha güzel bir Türkiye’de yaşasın istiyoruz. Onların birikimlerini, gelecek kuşaklara aktarmaları, iyi yetişmeleri hepimizin temel özlemlerinden biridir. Normal olarak bunu yaşatmak zorundayız.
“BİZ EKONOMİK AÇIDAN TÜRKİYE’Yİ BÜYÜTMEK VE GÜÇLENDİRMEK İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ”
Bu tabloyu büyütmeye hepimizin ihtiyacı var, bağımsız Türkiye’yi, kuvvetli Türkiye’yi inşa etmeye ihtiyacımız var. İki şey söylemek isterim: Gazi Mustafa Kemal der ki, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ doğrusu, ben bayrağımın altında, asla kimsenin müdahalesine izin vermem. Özgür ve bağımsız yaşamak isterim fakat Mustafa Kemal şunu da söyler, ‘Özgürlük ve bağımsızlığı korumamız gerekiyor…’
O nedenle şunu söyler, ‘Cenk meydanlarında kazanılan zaferler ne kadar başarı göstermiş olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasal bağımsızlığınızı koruyamazsınız’, bu bir dehadır aslen. Yaşamış olduğu tüm vakaları iki temel ilkeyle önümüze koymuştur; siyasal bağımsızlık ve ekonomik bağımsızlık.
O nedenle ekonomik büyümeye, Gazi Mustafa Kemal; büyük ehemmiyet vermiştir. Tayyare fabrikaları, basma fabrikaları, dokuma fabrikaları, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları… Tüm bunların tamamı fazlaca kısa sürede hayata geçirilmiştir ve Osmanlıların borcu son kuruşuna kadar ödenmiştir. Asla hiç kimseye el avuç açmayan o fukara Cumhuriyet kendi küllerinden dünyaya gelmiştir ve biz bu Cumhuriyeti onun arzu etmiş olduğu kadar büyütemedik. O nedenle siyasetçilerin dönerek kendilerini sorgulamaları lazım. Eğer bugün para için gidip birilerine, ‘Acaba birilerinden borç bulabilir miyiz…’ Birilerinin önünde boyun eğiyorsak, bu tarihimizin bizlere yüklediği bir sorumluluğu yerine getirmediğimizi gösterir. O nedenle ekonomik açıdan kuvvetli olduğunuz andan itibaren de tüm dünya size saygı gösterecektir.
Biz ekonomik açıdan Türkiye’yi büyütmek ve güçlendirmek için savaşım ediyoruz. Dolayısıyla bunun temel yolu, sizlerden toplanan verginin her kuruş verginin hesabını politika kurumunun halkına vermesidir. Politika kurumu halka hesap veriyorsa, doğrusu harcamış olduğu her kuruşun hesabını veriyorsa Türkiye hızla büyür. Eğer devleti yönetenler, devleti yönetirken zenginleşiyorlarsa dönerek bakmamız lazım. Onlar halkı değil, kendi mal varlıklarını koruyorlar.
Daha önceki bir görüşmede ifade etmiştim, Lozan’ın 100’üncü senesinde Lozan Sulh Anlaşması’nın bir bayram olarak kutlayacağız ve parlamentodan çıkaracağımız bir yasayla o gün bayram olacak diye. Balkan Masası’nı kurduğumuzda Türkiye coğrafyasına dağılan Balkanlı hemşerilerimizi, kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı gördük ve geçmişte yaşanılan anıları, acıları unutmamak, o kültürü yaşatmak için onun sevinçle bir halde taçlandırmak için ‘acaba Balkan Masası kurarsak tüm o sorunları hem tartışmak hem konuşmak hem geleceği inşa etmek mümkün müdür’ diye kurduk, hayata geçirdik. Dolayısıyla sizin için ne kadar kıymetli bilmiyorum fakat benim için son aşama kıymetli.
“AKŞEHİR’İ İL YAPACAĞIZ”
Akşehir‘de bir söz daha verdim; onu da bilmenizi isterim. Sizin atalarınız da Akşehir‘den gitti, benim atalarım da Akşehir‘den gitti. Gazi Mustafa Kemal Samsun’a çıktı, Amasya’ya gitti, Sivas’a, Erzurum’a gitti. Dördü de il fakat en fazlaca Anadolu’da Akşehir‘e gitti. Tam 22 kez Akşehir‘e gitti. Akşehir, Ulusal Kurutuluş Savaşımızın kara kutusudur. Şu demek oluyor ki, büyük zaferin tüm alt yapısı Akşehir‘de oluşturulmuştur. İnönü ile Mustafa Kemal Atatürk ve kurmayları ile birlikte büyük zaferin taarruzunu ne süre başlatabiliriz, ordularımız nerede konuşlanacak, bunu alt yapısı tümüyle Akşehir‘de yapılmıştır. Akşehir‘in düşman tarafınca fazla bilinmemesine de itina gösterilmiştir. Orada çalışırken Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’da toplantılara katılmış olduğu basına iletilmiştir. Dolayısıyla Akşehir bizim Ulusal Kurtuluş Savaşımızın temel kentlerinden birisidir. O nedenle Akşehirlilere söz verdim. Madem Gazi Mustafa Kemal Samsun’a çıkmış olduğu ildi, madem Amasya il oldu, madem Erzurum ve Sivas il oldu. Akşehir’in de il olması gerekir. Akşehir’i il yapacağız. Akşehir hakkaten de 30 Ağustos zaferinin kararlarının alındığı, askeri kurmayların orada çalmış olduğu ve neyi iyi mi yapacaklarını günlerce oturup konuştukları bir karargahtır. O karargahta il olmayı hak ediyor. Dolayısıyla Akşehirlilere de bu şekilde bir sözü verdim.
“ACILARIMIZLA SEVİNÇLERİMİZLE İKİNCİ YÜZYILIMIZDA GÜZEL YAŞAMAK İSTİYORUZ VE BİRLİKTE YAŞAMAK İSTİYORUZ”
1923, 2023 yüzyıl… Yüzyılı devirdik, ikinci yüzyıla hazırlanıyoruz, bir yüzyıl geçti, bir yüzyılda acılar yaşadık. Bu yüzyılda başbakanlar idam edildi, bakanlar idam edildi, gencecik filinta benzer biçimde evlatlar idam edildi. Acılardan ders çıkaran bir cemiyet olmalıyız ve aynı acıları yaşamamak için savaşım etmeliyiz. Aynı acıları devamlı yaşarsak barışı sağlayamayız. Huzura, beraber yaşamaya ihtiyacımız var. Kavgaya değil. Dünyanın en varlıklı kimliğine haiz olan bir ülkeyiz, dünyanın en varlıklı mutfağına haiz olan bir ülkeyiz, dünyanın en varlıklı müziğine haiz olan bir ülkeyiz. Bu zenginlikler kavga sebebi olmamalı. Urfa’nın hoyratını dinlerken iyi mi duygulanıyorsak Karadeniz’in şarkılarını dinlerken o denli neşeleniyoruz. Balkanların türküleri de var, hüzün dolu türküler onlar. O türküleri dinlerken hüzünlenmemek mümkün değil, asla Balkan coğrafyasına gitmeseniz de acıyı ve hüznü aslına bakarsan orada görüyorsunuz. O hüzünlü şarkılar bayağı şarkılar değildir, bayağı söylemler değildir, acılar süzülmüş ve bir türküye dönüşmüştür.
Acılarımızla, sevinçlerimizle ikinci yüzyılımızda güzel yaşamak istiyoruz ve beraber yaşamak istiyoruz. Bunu yapmak bizim elimizde, demokrasiyi korumak için çaba sarfetmek bizim elimizde, sandığa gidip oy vermek bizim elimizde. Dolayısıyla başka birisi bizlere ‘gelin ben size huzuru sağlayacağım’ demeyecek. Başka birisi gelip, ‘ben size demokrasiyi getireceğim’ demeyecek. Biz kendi özgür irademizle kucaklaşmayı, demokrasiyi, hanım adam eşitliğini, sevgiyi, saygıyı bilmeliyiz ve bunu kendi özgür irademizle hayata geçirmeliyiz. Onun yolu da kucaklaşmak. Eski acılardan ders çıkarmak ve yeni bir başlangıcı cumhuriyetin ikinci yüzyılında tekrardan yapmak.
Yüzyılın sonunda devlette ciddi bir çürüme görüyoruz. Liyakatin olmadığını görüyoruz, adaletin olmadığını görüyoruz. Yargıtay Başkanı bile diyor ‘adalete olan itimat yüzde 30 civarında’ diyor. Yargıtay Başkanı bile adalete olan güvenin yüzde 30’a düştüğünü söylüyorsa siz gerisini düşünün. Biz İkinci Yüzyıla Davet Beyannamesi’nde aslen bu felsefeyi inşa etmeye çalıştık. Artık kavgalardan arınan fakat önümüzdeki yüzyılda yepyeni kuvvetli bir Türkiye’yi inşa etmek… “